Kayıtlar

Büyük Haber

Çalmaktan yorulduğu kapıyı ardında bıraktı ve kendini sokağa attı. O evin çevresindeki bilmem kaçıncı turunu atarken kadın çoktan hıçkıra hıçkıra uykuya dalmıştı. Sokaklardaki bir yanıp bir sönen lambaların alacakaranlığında gidebileceği ikinci yere doğru yola koyuldu. Bu sefer bir şeylerin sona erdiğine emin gibiydi. Neyin sona erdiğini öğrenmesine biraz daha vardı. Adam yola koyulduğunda genç spiker küçük masasında yarı uyur nöbetini tutuyordu. Kapıdaki güvenlikler ve birkaç görevli dışında kanal binasında kimse kalmamıştı. Genelde böyle olurdu. Herkes sabah yayın saati yaklaşırken gelirdi. Her şey zaten sürekli yerli yerindeydi. Sabahları onları izleyen de pek yoktu. Tatlı uykusunun ortasında yan masadaki telefon çalmaya başladı. Apar topar kendine gelmeye çalıştı. Susmadan açmayı başardı. — Spiker sen misin? — Efendim, ben sabah haberlerini sunuyorum. Kiminle görüşüyorum acaba? — Gerçek spikere nasıl ulaşabilirim? — Bir notunuz varsa ben alabilirim. Kiminle görüşüyorum?  — Devl...

Bir Nefes

Saatin tiktaklarına iyice kulak kesildi. Bir kere daha vurduğunda sigarasından derin bir nefes aldı. Küllükte boş bir yer arayıp külü silkti. Sonra bir nefes daha... Düşünmeyi bir süre önce unutmuştu. Bir düzen içinde sigarasını içmeye devam ediyordu. Saat zamanı değil, o anı hatırlatıyordu. Kapıdaki tıkırtıyla kendine geldi. Sigarayı söndürdü ve saatlerdir etrafını saran sisi eliyle dağıtmaya çalıştı. Yabancı bir manzara değildi bu kadın için. Bu sahnede her şey yerli yerindeydi; düzenin bir parçasıydı sadece. “Yine mi?” diye soracaktı ki alacağı cevabı, sonra söyleyeceklerini ve yine duyacaklarını onlarca kez yaşanan örneklerden hatırladı. Çantasını ve paltosunu çıkarıp camları açtı. Sonra iki kahve alıp yanına geldi. Kahvesi gelince duvardaki saate baktı adam.   — Geç kalmışsın. — Otobüs... Cümlesini tamamlamaya gerek bile duymadı. Zaten adamın geç kaldığını fark ettiği de yoktu. Kapının sesini duyduğunda elinde sigarası yanıyordu. Saati duydu, bir nefes aldı. Önündeki bard...

Bozuk Şarap

Arkadan gelen tartışma sesleri, zayıflamakta olan şöminenin belli belirsiz çıtırtısını boğuyordu. Kutlama için kiralanan ev, misafirlerini ağırlamaya hazırlanıyordu. Masada bir peynir tabağı, birkaç kraker ve bir şişe şarap vardı. Diğeri, peynirler hazırlanırken çoktan bitmişti. Camın önündeki, birbirine bakan iki koltukta, birbirine bakmayan bir adam ve bir kadın oturuyordu. Birbirlerine, koltuklardan daha uzaktılar. Beklemekten sıkılan adam, kravatını gevşetip koltukta biraz daha yayılmıştı. Son bir araba sesi beklenirken telefon çaldı.   — Nasıl gelmiyoruz abi, ne demek gelemiyoruz? Telefonu açan pencereye yöneldi. Camı araladığında, görünmez bir beyazlığın her yeri kapladığını onayladı.   — Göz gözü görmüyor. Buraya gelmek kimin aklına geldiyse... — Tamam, biz gelip sizi alalım ordan... Onlar evde bekler. Onlar hazırlanırken, kadın ayağa kalkıp pencereye döndü. Sadece kar yağıyordu. Ne olabilir ki? Adam, ağırlaşan havayı sezdi. Koltukta iyice kaykılırken yüzü dah...

İstila

Eve girdiğinde kadını camın önünde, yere oturmuş buldu. Ellerini kucağında kavuşturmuş, sessizce bekliyordu. Elini kaldırmasına kalmadan karşısına oturdu. Bunu isteyeceğini anlamıştı. İkisi de dışarıdan gelen sesleri merak ediyordu. Ama ne kadın bakmaya cesaret edebiliyordu ne de o, kadını tedirgin etmek istiyordu. Boğuk birkaç bağırtı ve koşar adım sesleri duyuldu. İkisi de dışarıdan gelen sesleri merak ediyordu. Kadının ellerini tuttu. Sonra birden terli ellerini çekmek istedi. Kadın sonunda camdan bakmaya cesaret etti. Panikle ayağa kalktı. Dengesini bulmaya çalışırken, hemen uzandı ve kadını tekrar oturttu. Fısıltıyla konuştu: — Korkma. Ben bakarım. Camın önüne yaklaştı, perdeyi hafifçe araladı. — Kimse kalmamış gibi görünüyor. Yakında geçer. Tekrar yerine oturdu. Kadın şaşkınlıkla baktı. — Bunların üstüne yakında geçeceğini mi düşünüyorsun? — Biliyorum. Yakında geçecek. Kadının yüzünü ellerinin arasına aldı. Nabzı bütün vücudunda atıyordu. Başını onun omzuna koydu. Sakinleştirmek ...

Silinmek

Kadın elini çekti.   Adamın kolu, bir yumruyla bitti.   Utançla yüzünü çevirdi adam; kadının güzel gözleri yok oluverdi.   Adam giden ellerine baktı—kadının saçları silindi.   “Yetmez mi?” dedi adam.     Ağzının yerini deri kaplarken, kadının kulakları da gidiverdi.   Adam döndü, uzaklaştı.   Kadın bankta kalakaldı.   Başka bir adam gülümsedi; kadının ellerini tuttu:     — “Sana yardım etmemi ister misin?”   Kol kola yürümeye başladılar.   Kadın tamamlanıyordu.

Yürüyüş

Gelen dalgaların sesi, havaya rağmen içini ısıtıyordu. Rüzgârın uğultusu, kendi düşüncelerini bile duymasına engel oluyordu. Arada sert gelen dalgalardan uçuşan damlalar yüzüne geliyor, belli belirsiz dudaklarını ıslatıyordu. O bilindik tuzlu tat içten içe hoşuna gidiyordu. Ayakları kendi kendine gidiyor, önüne bile bakmıyordu. Zaten yolun her bir kıvrımını biliyordu. Bu yolu yıllardır yürüyordu. Her mevsiminde ayrı güzeldi ama kimseler yokken başkaydı. Bu sırada birileri olduğunda da güzel olabileceğini hissetti. Başını hiç çevirmeden yanına baktı. O yanındaydı. Gerçekten birileri varken de bu yol güzeldi. Birden adımları yavaşladı. Ona baktı. — Hiç bir sahili baştan sona yürüdün mü? O fark etmedi. Belki de artık sessiz yürüyüşlerine alışmıştı. Duraksadı ve tekrar sordu. — Hiç bir sahili baştan sona yürüdün mü? Bu sefer duydu. Belki de sadece yürümediğini fark etti. Yüzüne baktı. — Burada yürüyoruz ya. Daha önce bu kadar yürüdüğümü sanmıyorum. Şaşırmıştı. İlk defa yürürlerken durmuş, ...

Yolun Başında

Uzun zamandır konuşacağım bir yer arıyordum. Fark ettim ki, konuşmadan önce dinlemek gerek. Ama konuşmak için ille de bir dinleyene ihtiyaç yok. Artık dinlenmek için değil, konuşmak istediğim için konuşuyorum. Bu yüzden var “Yolun Aydınlık Tarafı.” İçimden geçenler ve dışarıdan duymak istediklerim burada olacak. Ne söylenmesi gerekiyorsa burada olacak. Bu sadece benim sesim değil artık. Eğer sen de buradaysan demek ki yolun bir yerinde karşılaştık. Yol daha çok başında. Ama ilk adımlar sessiz de olsa, hep güçlüdür.